- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Adını
“kına çiçeği” adlı bir çiçekten aldığı rivayet olunan Kıbrıs, Akdeniz’in 3.
Büyük adasıdır. Ada’ya en yakın ülke 70km mesafe ile Türkiye’dir. Ada, Osmanlı
Devleti tarafından 1571 yılında fetih edilmeden önce Roma, Yunan, İngiliz,
Fenike, Venedik, Arap gibi pek çok devletin idaresi altına girmiştir. Bugün
Ada’nın % 35’i Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, % 60’ı Güney Kıbrıs Rum
Yönetimine, % 3’ü İngiltere’ye ve % 2’si de Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne
aittir.
1432
yılında Venediklilerin idaresindeki Kıbrıs daha çok askeri ve ticari amaçla
kullanılan bir koloni idi. Venedikliler yerli halk üzerinde ağır vergiler ile
baskı kuruyordu. Bu dönemde Akdeniz’de güçlenmeye başlayan Osmanlı Devleti Doğu
Akdeniz’de ki deniz ticaretinin Venedik korsanları tarafından engellenmesi
üzerine ayrıca Ada’da yaşayan yerli halkın Venediklilerin zulmünden kurtulmak
için Osmanlı Devleti himayesine girmeyi arzulamaları dolayısıyla 1571 yılında
Kıbrıs’ı ilhak etmiştir. Bu tarihten itibaren yaklaşık 307 yıl boyunca Ada,
Osmanlı İmparatorluğunun idaresinde kalmıştır. Bu süreçte Ada’da Ortodoks
Rumlar ile Müslüman Türkler yaşamaya başlamıştır.
Osmanlı
Devleti’nin “millet sistemi” içerisinde barış içinde yaşayan Rumlar ve Türkler
arasında 19.yy başlarına dek önemli bir sorun yaşanmamıştır. İlk kez 1821
yılında Yunan isyanı sonrasında Ada’daki halklar arasında bir güvensizlik
başlamış 1829 yılında Yunanistan’ın Osmanlı Devletinden ayrılması ile birlikte
Yunanlılar arasında Romalılaşma ve Megali İdea (Büyük Ülkü) ideolojisi yayılım
göstermiştir. Bu ideolojiyi gerçekleştirmenin bir yolu olarak da Kıbrıs
Adası’nın Yunanistan’a ilhakı öngörülmüştür. Enosis olarak adlandırılan bu
ülküyü gerçekleştirmek arzusundaki Kıbrıs Ortodoks Kilisesinin de kışkırtması
ile Adadaki Rumlar devlete karşı ayaklanmaya teşvik edilmiştir. Kıbrıs
meselesinin fitilini ateşleyen temel gelişme de bu eksen etrafında gelişmiştir.
“Megala İdea:
Kelime anlamı ile “büyük ideal” “büyük fikir” demektir. Bu fikre ve ilkeye göre
1453’de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele
geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve İskenderiye’ye kadar
olan topraklar işgal edilerek, Büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır.”
“Enosis :
Megali İdea çerçevesinde Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını ifade eder.”
19.yy’da
Osmanlı Devletinde görülen gerileme askeri yönden de başarısızlıklara neden
olmuştur. 1877 yılında gerçekleşen Osmanlı Rus Harbini kaybeden Osmanlı
Devleti, Ruslara karşı İngiltere ile 04 Haziran 1878 tarihinde Kıbrıs
Anlaşmasını imzalamıştır. Anlaşmaya göre Ada’nın mülkiyeti Osmanlı Devletinde
kalmak şartıyla idaresi İngiltere’ye bırakılıyordu. 01 Temmuz 1878 tarihinde
Kıbrıs Anlaşmasına istinaden yapılan ek sözleşme ile İngiltere, Ada’nın idaresi
karşılığında yıllık 92 bin altını Osmanlı Devleti’ne ödemeyi kabul etmiştir.
Yine ek sözleşmeye göre Kars, Ardahan ve Batum’un Rus işgalinden kurtulması
durumunda İngilizler Kıbrıs’ı Osmanlılara geri vermeyi taahhüt ediyorlardı.
Kıbrıs
Adası’nın idaresinin İngilizler’e verilmesi adadaki Rumları Enosis ülküsünün
gerçekleştirilmesi konusunda heveslendirmiştir. Sık sık İngiliz yönetimine
başvurarak Ada’nın Yunanistan’a ilhakını talep etmeye başlamışlardır. Bu
süreçte I. Dünya Savaşının başlaması ve Osmanlı Devletinin Almanya saflarında
savaşa katılmasını fırsat bilen İngiltere, 05 Kasım 1914 tarihinde 1878 tarihli
Kıbrıs Anlaşması şartlarını ihlal ederek, Ada’yı tek taraflı ilhak etmiştir. Ada’nın
İngiltere himayesine girmesi 1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması ile
Osmanlılar tarafından da kabul edilmiştir. 1924 yılında imzalanan Lozan
Anlaşması ile bu durum hukuki zemine oturtulmuştur. 1925 yılında İngiltere
Kıbrıs’ı İngiliz Kraliyet sömürgesi olarak kabul etmiştir. Böylelikle 1925 –
1959 yılları arasında Ada İngiltere tacına bağlı sömürge olarak varlığını
sürdürmüştür. Bu durum Ada’daki Enosis ideolojisini benimsemiş Rumları hayal
kırıklığına uğratmıştır.
II.
Dünya Savaşına aynı saflarda katılan Yunanistan ve İngiltere’nin savaştan galip
ayrılması üzerine Yunanistan, Kıbrıs Adası’nın kendisine bağlanması konusunu
yeniden İngiltere’den talep etmiştir. Bu süreçte 28 Şubat 1947 tarihinde Yunan
parlamentosu oy birliği ile Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhakını kabul
etmiştir. 21 Kasım 1949 tarihinde ise Rumlar Enosis doğrultusunda Birleşmiş
Milletlere başvurmuşlardır. İngiltere ise Ada’nın özerk bir yapıya sahip olması
fikrini öne sürmüş ve bu konuyu görüşmek üzere Türk ve Yunan temsilcileri bir
araya getirmiştir. Ancak Yunan tarafının “Enosis’ten başka bir konu üzerinde
durmayız” demeleri ile görüşmeler çözüme ulaşamamıştır.
1954
yılında Yunanistan Enosis hedefleri doğrultusunda Birleşmiş Milletlere
başvurmuştur. Bu girişim Adadaki Rumların taşkınlıklarını arttırırken,
Türklerin tepkisi ile karşılaşılmıştır. Birleşmiş Milletlerden istenilen
yanıtın alınamaması üzerine Enosis ideolojisinin gerçekleştirilmesi için gizli
bir terör örgütünün kurulması kararlaştırılmıştır. Başpiskopos Makarios
Yunanistan’a giderek silah ve maddi destek sağlamak amacıyla aralarında General
Grivas’ın da bulunduğu Enosis taraftarları ile görüşmüş ve bunun sonucunda Kıbrıs’ta
Yunanlıların da gizlice destek verdiği Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü (EOKA)
kurulmuştur. 01 Nisan 1955 tarihinde Ada’nın her tarafında bombalı saldırılar
düzenlenmiştir. Önceleri İngilizlere yönelik bu saldırılar zamanla Türkleri de
hedef almıştır. İngiltere Ada’daki soruna çözüm aramak için Türkleri de dahil
ederek Londra’da 29 Ağustos 1955 tarihinde bir konferans düzenlemiştir. Ancak
bu sıralarda Türkiye’de gerçekleşen 6-7 Eylül 1955 olaylarının da etkisi ile
konferanstan bir sonuç alınamamış hatta Türkler ve Yunanlılar arasındaki
ilişkiler daha kötü bir duruma gelmiştir. Konferansta İngiltere Ada’ya özerklik
verilmesi yönünde görüş bildirirken, Yunanlıların Enosis konusundaki ısrarları
sürmüş, Türk tarafı ise adanın Türk ve Rumlar arasında taksim edilmesinden yana
olmuştur.
11
Şubat 1959 tarihinde Türkiye ve Yunanistan Kıbrıs konusunda ortak bir zeminde
buluşmak üzere Zürih’de toplanmıştır. Görüşmeler sonunda Kıbrıs’ta bağımsız bir
cumhuriyet kurulması kararlaştırılmıştır. 19 Şubat 1959tarihinde Zürih
Anlaşması ekseninde Londra’da toplanılmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin şartlarını
belirleyen Londra Anlaşması 23 Şubat 1959 tarihinde imzalanmıştır. Bu anlaşma
ile üç devlet (İngiltere, Yunanistan, Türkiye) ve iki cemaatin ortak bir
paydada toplanacağı bir sonuç çıkarılmaya çalışılmıştır. Londra Anlaşması ile
Yunanlılar ve Rum kesiminin adanın Yunanistan’a ilhakı yönlü talepleri
reddedilirken aynı şekilde Türkler ve Türk tarafının Ada’nın taksimi konusundaki
talepleri de reddedilmiştir. Bunun yerine Rum ve Türk tarafın haklarının
gözetildiği federe Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması kararlaştırılmıştır.
16
Ağustos 1960 tarihinde Ada’da iki toplumlu bağımsız ve yönetim şekli cumhuriyet
olan bir devletin kurulması ile yeni bir döneme girilmiştir. Ancak kısa bir
süre sonra iki halk arasında yapılan anlaşma şartlarını ihlal eden Rum tarafı, Kıbrıs
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Makarios’un girişimleri ile kurdukları terör
örgütleri yolu ile Ada’da Türkler üzerinde katliamlar gerçekleştirmeye
başlamışlardır. Özellikle 1963’de yaşanan ve tarihte Kanlı Noel ya da Noel
Katliamı olarak bilinen olaylarda pek çok Türk katledilmiştir. Bu gelişmeler
üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti dağılmıştır.
01
Ocak 1964 tarihinde Rum tarafı yapılan anlaşmaları tek taraflı olarak fesih
ettiğini beyan etmiştir. Anlaşmaların ihlali üzerine Türk tarafı Ada’ya askeri müdahale
yapma kararı vermiştir. Ancak 05 Haziran 1964 tarihinde ABD Başkanından Türkiye’ye
gönderilen tehdit içerikli mektup nedeni ile müdahaleden vazgeçilmiştir.
1964
sonrasında Yunanistan Ada’ya silah ve cephane yığmaya başlamıştır. 15 Kasım
1967 tarihinde Grivas idaresindeki Rum ve Yunan ordusu Geçitkale ve Boğaziçi
köylerine saldırmıştır. Bunun üzerine Türk uçakları ilgili bölgelerde alçak
uçuş yaparken Türk donanması da Kıbrıs’a doğru yola çıkmıştır. 17 Kasım 1967
tarihinde TBMM alınan karar ile Kıbrıs’taki Rum faaliyetlerinin devam etmesi
halinde Kıbrıs’a askeri müdahale yapılması kararı alınmıştır.
1967
yılında Yunanistan’da Albaylar Cuntası tarafından darbe yapılmıştır. Cunta
Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a ilhakı amacı ile 15 Temmuz 1974 tarihinde Ada’da
da darbe yaparak Makarios’u iktidardan düşürmüştür. Bir anlamda Ada’nın
Yunanistan’a bağlanması anlamına gelen bu gelişme üzerine 20 Temmuz 1974
tarihinde Türk tarafı anlaşmalardan kaynaklı garantörlük yetkilerine dayanarak
Ada’ya askeri müdahalede bulunmuştur.
25
-30 Temmuz 1974 tarihinde İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında gerçekleşen
1.Cenevre Konferansında Türkler’in Ada’ya müdahalesi haklı bulunmuş ve konferansta
Türk tarafının çoğu talepleri kabul edilmiştir. Ancak Yunanlılar ve Rum tarafı
anlaşma şartlarını ihlal ederek işgal ettikleri bölgelerden ayrılmamış, pek çok
Türk öldürülmüş ya da esir kamplarına götürülmüştür.
08-12
Ağustos 1974 tarihinde yapılan 2. Cenevre Konferansından da istediği sonucu
alamayan Türkiye, 14 Ağustos 1974 tarihinde Ada’ya ikinci defa müdahalede
bulunmuştur. Bu girişim ile bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları ele
geçirilmiş ve 16 Ağustos 1974 tarihinde ateşkes ilan edilmiştir.
Geçici
Kıbrıs Türk Yönetimi 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devletini ilan
etmiştir.
1977-1983
yılları arasında iki halk arasında yapılan pek çok görüşmeden sonuç alınamamıştır.
Bu süreçte Rumlar sık sık BM’e başvurarak Ada’nın tamamının Rumların
kontrolünde olması yönünde kararlar çıkarmaya çalışmışlardır. Bu arada da
silahlanmaya devam etmişlerdir.
Rumların
anlaşma konusunda iyi niyetlerinin olmadığını anlayan Türkler 15 Kasım 1983
tarihinde tek taraflı olarak self-determinasyon haklarını da kullanıp kendi
özgür, bağımsız devletlerini kurarak tüm dünyaya ilan etmişlerdir. Böylece
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
KKTC’nin
kurulmasına Rumlar ve Yunanlılar tepki gösterirken, Yunanistan 16 Kasım 1983
tarihinde Türk tarafına bir nota göndermiştir. İngiltere ise konuyu Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyine taşımıştır. Güvenlik Konseyi 18 Kasım 1983 tarihli
kararında KKTC’nin kuruluşunu hukuken geçersiz kılarak tüm devletlerden yeni
kurulan bu topluluğu tanımamalarını istemiştir.
1990
yılında Kuzey Kıbrıs Rum yönetimi Ada’nın tamamını temsil ettiği iddiası ile
Avrupa Birliği’ne başvurmuştur. 2000-2001 yılında Avrupa Parlamentosu Kıbrıs
raporunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Rum kesimi) adayı temsil eden tek devlet olduğu
ve 26 yıldır Ada topraklarının Türkler tarafından işgal edildiğini belirtmiştir.
01 Mayıs 2004 tarihinde Rum tarafı tüm Ada’yı temsilen Avrupa Birliğine üye
olmuştur. Oysaki Zürih, Londra ve Garantör anlaşmalarına göre Yunanistan ve
Türkiye’nin eş zamanlı olarak üye olmadığı bir birliğe Kıbrıs’ın üye olması mümkün
değildir.
Kıbrıs
bugün jeopolitik açıdan önemli bir konumdadır. Ortadoğu petrol yataklarının
geçiş güzergahında olması ve yine Ortadoğu ve Afrika ulaşım ekseninde bulunması
ile sadece Türk ve Yunan taraflarını değil Avrupa Birliği, ABD ve hatta İsrail
ile güney Akdeniz’deki ülkeler açısından da önemini korumaktadır. Dolayısıyla
Kıbrıs sorununun çok taraflılığı ve uluslararası yönü çözümü güçleştirmektedir.
Kaynaklar: D.Y.Yüksel, Kıbrıs
Türk Milli Mücadelesi (1914-1958),ÇTTAD, VIII(2009/ Bahar-Güz)s.s.161-184
G.Kocakılıç, Kıbrıs
Meselesinin Genel Seyri, Osmaniye Korkut Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Dergisi, 3(1)57-70,2001
M.Vatansever, Kıbrıs
Sorununun Tarihi Gelişimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:
12 Özel s. 2010 s.1487-1530 (2012)
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder